Apoletleri Sök Öyle Git! Pişman Olmayacaksın
Neredeyse 20 yıl olacak. Dile kolay 20 yıldır her sene aynı yere gidip tatil yapmak için ya çok sevmek ya da aklından zoru olmak lazım. Belki de her ikisi. Ancak Hillside Beach Club Fethiye, bu "extreme" duyguları kurumsal hale getirmiş. Gitmeden edemiyoruz. Sadece ben değil, her giden böyle söylüyor.
Ancak Hillside`da tatil yapmak kolay değil. Parasından veya mesafesinden kaynaklanmıyor bu. Konforlu bir tatil köyüne ne ödüyorsanız o, fazlası değil. Mesafe de uzak değil. İstanbul-Dalaman uçağından sonra en fazla bir saat. Peki, neden kolay değil? Buraya tatile giderken apoletleri söküyorsunuz da ondan. "Ben kimim biliyor musun?" meraklılarına göre değil burası. Başlan söylemesi.
Geride bıraktığım 20 yıl içinde, el kadar çimde ünlülerle yalın ayak futbol oynamaktan şampiyon sporcularla plaj voleybolu oynamaya, banka genel müdürleriyle gazozuna tavla oynamaktan siyasetçilerle çay-simit eşliğinde ülkeyi kurtarmaya kadar her şeyi yaptım. Premier League`de top koşturduğunu bildiğimiz bir defans oyuncusuna "Sıkıysa halı sahaya gel!" diye takıldığımızda, şezlongdan "Vay hadlerini bilmezler..." diye kalkmışlığı ve bizimle bir saat maç yapmışlığı var. Sonunda hep beraber spor kıyafetlerle denize de girdik. İş hayatında agresifliğiyle tanınan kim varsa burada farklı bir haldedir; iyi birer aile babasına ve herkesle sohbet edip gönül kazanan dostlara dönüşür. Yazarlar, gazeteciler, işadamları, rektörler… Burada herkes eşil. Sohbetler biranda taslıyor, nereye giderse artık... Son 10 yılda kahve içerken yanıma oturan herkesin ekonomiyle ilgili sorularını fıkralarla süsleyerek anlattım. Anlatmaya da devam ediyorum. Burası böyle bir yer. Herkes bildiğini konuşuyor. Soru soruyor. Kimse kimseyi sıkmadan sohbet ediyor .
Hillside ile maceram, üniversiteyi bitirdiğim yıl başlamıştı.Üniversitede taze asistandım. Alarko Grubu yüzük taşı gibi koyu ve üzerindeki tesisleri yabancı bir işletmeden devralmıştı. Odaların ve tesislerin konuşlanması alışık olmadığımız bir tarzdaydı. Gençtik ve bizim için lüks önemli değildi. Ancak bulduğumuz konfor ilk günkü gibi aklımda.
İlk intiba çok önemlidir. Otel ve tatil köyleri için de bir kural vardır. "First service is the worst service (İlk hizmet, en kötü hizmettir)" derler. Bu gerçeği bilerek gidilir. Ancak ilk senesinde Alarko öyle akıllı bir iş yaptı ki, daha önce denenmemiş bir tecrübeyi bize yaşattı. Biz de döndüğümüzde herkese anlattık. Zaten gençlerin çenesi durmaz. Ağızdan ağza yayılınca bu sefer büyüklerin de merakı arttı. Bu sayede, çok fazla reklam yapmadan Hillside Beach Club, "tatil deyince ilk akla gelen mekan" olarak listenin tepesine çıktı. Bu arada Alarko`nun Hillside markasının en tepesindeki isim Edip İlkbahar `ın sabırlı çalışmalarını alkışlıyorum. Yeri geldiğinde soru sorduğumuz, yeri geldiğinde yardım istediğimiz kişi oldu. En önemlisi, Hillside markasını seven herkesin kardeşi oldu. Bir tek konuya müdahale edemezdi, o da denizin sıcaklığına.
Daha önceki yazılarımdan biliyorsunuz, ben soğuk deniz sevmem. Hillside` in denizi hazirandan itibaren tam bana göre. Ne titretiyor ne bunaltıyor. Bu sebeple yurt dışında deniz kenarında tatil yapacaksak "Be Travel`dan Elçin Hanım`a hep “Hillside`ın denizi gibi olsun” diyoruz. Bu standardı Sardinia`da bulabiliyorsunuz ama kaç katı fiyata?
Çocuklu aileler için Türkiye`deki en uygun mekan Hillside. Koy`un her tarafı kapalı ve çalışanlar uyanık olduğu için bir çocuğun kaybolması imkansız. Bu yıl Alman bir çiftin 2-3 üç yaşlarındaki çocuğu kaşla göz arası ortadan kayboldu. Anne ve baba telaştan ölürken ben yanlarına yaklaştım ve "Merak etmeyin, burada hiçbir çocuk kaybolmaz" dedim. Anne panik içinde "Ya suya düşmüşse?" diye sordu. Ben de "Herkes fark ederdi, merak etmeyin" dedim. Sonra şezlongda yatan anne ve babalardan kurulu 20-30 kişilik bir grup ile Hillside çalışanları çocuğu aramaya başladı. Sanıyorum 10 dakika ya geçti ya geçmedi, çocuk bulundu. Canı gezmek istemiş, bir plajdan diğerine geçerken akıl dolu bir emniyet engeline takılmış.
Adı üzerinde "silence beach" denilen ve kimsenin çıt çıkarmadığı plaja gitmek için 16 yaşından büyük olmak lazım. Buraya geçmek için de, epeyce yüksekte olan kapı koluna uzanmak gerek. Hillside`da "yasak" diye bir şey yok. Kapı koluna uzanıp açıyorsanız, büyüklerin yanına buyurun. Açamıyorsanız, haydi bakalım ana plaja. Bizim gezgin çocuk bir anda "Lilliput`tan uzaklaştığını anlamış ve kapının önünde birisinin açmasını beklemiş. Dolayısıyla, hemen bulunmuş. İşte böyle dostlar. Herkes birbirinin çocuğuna sahip çıkıyor burada.
Mini Club, Kids Club ve Junior Club aktiviteleri büyüklerden uzakta yapıldığı için her iki tarafın şehirdeki kuşak çatışması burada yaşanmıyor. Emir 15 yıldır, Kerim de 12 yıldır Hillside`a geliyor. Bir kere bile aklım kalmadı onlarda. Burada çalışanlar dünyanın değişik köşelerinden gelse de güvenlik ve ilgi standartları tek. Çocuklarımızla ilgilenen bu kahramanların başında olan Çağrı Bey`i tebrik ediyorum. Kolay bir iş değil yaptığı.
Hillside`da çalışmak kolay değil. Oda temizliğinden animatörlere kadar herkes "ekip ruhu" içinde çalışıyor. Takım oyunu oynamayanı ertesi sezon göremiyorsunuz. Sessizce tarihe karışıyor, hatta unutuluyor. Hillside Beach Club`ın Misafir İlişkileri Yöneticisi Ahmet Yurdakul ile bir kahve sohbetinde "Üstad, bazı arkadaşlar 1-2 sezondan daha fazla dayanamıyor" diye takıldım. O da gülümseyerek "Bu aile için çalışan herkese teşekkür borçluyuz hocam" dedi. O kısa cümleden anlaşılan şu ki, ailenin üyesi gibi hissetmeden istikrar zor burada.
Peki, aile üyesi gibi hissedenler? Bu tatil koninde unutulmayanlar arasına giren her personel yönetim tarafından fark ediliyor. Bu çok önemli. Mesela, yıllarca bize havlularımızı veren Turhan Ağabey`i unutmak mümkün mü? Nice problemli müşteriyi sakinleştirmiş, plajda ne sorunlar çözmüş... Şimdi emekli olmuş. Vedalaşma imkanımız olmadı ancak biliyor ki hep aklımızda, gönlümüzde.
Aslında misafirler de kendilerini çalışanlar gibi aileden hissediyor. Akşam yemeğinde gözleme sırasında beklerken, bir Hollandalıyla sohbet ediyordum mesela. Son beş yıldır buraya geliyormuş. Beni de tanıyor. "Siz benden kıdemlisiniz" diye espri yaptı. Yemeklerinden tutun da çocuklarıyla geçirdiği zamana kadar öve öve bitiremedi. Üstünden başından anlamak zor . Herkes şortlu vs. Ancak İngilizcesi ve üslubundan tam bir profesyonel olduğunu anladım. Biraz Avrupa Birliği ve Euro üzerine sohbet ettik. Her kıtadan insanın tatil yaptığı bir yerdeki huzurla, dünyanın durumunu karşılaştırdık. Sadece eğitim ve refahla açıklanamayacak bir gerçek vardı ortada: "amaç". Keşke herkes, tatildeki gibi mutlu olma amacıyla yaşasa... Ancak insanların önemli bir kısmı mutlu olmak için değil, başkalarını mutsuz görmek için yaşıyor.
Hillside`a da bu tip insanlar gelmiyor mu? Geliyor elbette. Ancak bir süre sonra gelmemeye başlıyorlar. Dediğim gibi, herkesin eşit olduğu yerde kendine ayrıcalık isteyenlere göre değil burası. Örnek vereyim:
Şezlong için kavga eden sadece Türkler. Bunu daha çok kadınlar kışkırtıyor. Bunun için uykusunu feda edip sabahın kör saatinde plajda nöbet tutan kocalar var. Bakıcıları da gönderen oluyor. Neden? Çünkü bir vere koloni halinde gitmekten hoşlananlar, güneşlenirken de yan yana olmak istiyorlar. Haydi 4 kişilik bir ailenin yanına bir 4 kişi daha ekleyelim. Ancak 6 aile hep beraber gelip çocuklarıyla ve dadılarıyla yan yana olmak istediklerinde neredeyse 20 şezlong ediyor. Bu kadarı yan yana olmadığı için, başkasının tuttuğu şezlonga musallat olmak ya da yeterince rahatsız edip kaçırmak gibi metotları uygulayan oluyor. Eğer musallat olunan Türk ise, elbette maraza çıkıyor. Gerginlik görevliler ve basiretli misafirler tarafından 5-6 dakikada bertaraf ediliyor.
Bir zamanlar şezlong tutmayı kendine iş edinmiş biriyle arkadaşlık ediyordum. Saat sabah 5 gibi plaja geliyordu. Sonra da sabah temizlik ekibi geldiğinde başlıyordu yan yana şezlongları tutmaya. Kendisinden başka bu işi yapan yok diye de bozuk atıyordu. Ben de 1-2 gece onunla oturdum. Baktım saçma bir şey bu, bir daha yapmadım çünkü herkese yetecek kadar şezlong vardı. Ancak kadınlar komün halinde "en havalı" yerde güneşlenmek istiyorlardı. Bunu herkes ister. Ancak bizdeki kadar kendini bunun için rezil eden olmaz. Hatırlıyorum, bu şezlonglar için kendini parçalayan arkadaş, tuttuğu yerlerden birini tanıdığının eşine vermişti jest olsun diye. Bundan haberi olmayan diğer eşler kadıncağıza "Burası senin değil" diye hücum edince ufak çapta bir kriz çıkmıştı. Bu şekilde bir muameleye maruz kalan kadının kocası bana geldi ve "Emreciğim, konuşabilir miyiz?" dedi. Tabii" dedim. Saydığım bir insandı sonuçta. Olayı anlattı. Ben de "Üstat, hem sizin hem de eşinizin başımın üzerinde yeri var ancak, olay kadınlar arasında gerçekleşmiş. Biz karışmayalım. Onlar ileride can ciğer olur, biz küs kalırız, neme lazım..." dedim. Mantıklı bulmuştu.
Bütün bu olan biteni, yabancılar şaşkın gözlerle seyretmişti. Hatırlıyorum. İlerleyen zamanda Hillside "herkese eşit" hatta "sosyal demokrat" diyebileceğim tarzına uymayan ne kadar tanıdık varsa hepsi başka yerlerde tatil yapmaya başladı. Kendi yazlıklarını aldılar ve kendi krallıklarını ilan ettiler. Yanlış veya doğru, kuralları kendilerinin koyduğu yerlerde olmayı tercih ettiler. Demokrasi isteyen, evi de teknesi de olsa Hillside`a gitmeye devam etti. Bu sebeple, her sezon benim için en iyi sezon oldu. Her sene bir öncekinden daha iyi zamanlar geçirdik. Hele ki bu sene spor, müzik ve şovlarıyla tavan yaptı diyebilirim. Genel Müdür Hasan Gürsel i tebrik etmek gerekiyor. Gizli kahraman o.
Hillside`daki mutfak ile yarışan pek az yer gördüm. Garsonlar ve şefler tam bir koordinasyon içinde çalışıyorlar. Devasa açık büfeden ne seçeceğinizi şaşırmış durumdayken yanınıza geliyorlar ve zevkinize göre bir tabak yapıveriyorlar. Ben belki de 10 yıldan fazladır Nurşen Hanım`ın "beyaz et" köşesine takılıyorum. Hiç ihanet etmedim. Ancak, Kerim ajan gibi ne varsa tadıyor. Emir benim gibi; hep aynı şeyi yiyor. Soydur çeker, ne diyeyim... Zafer Bey, garson arkadaşların büyük ağabeyi gibi her şeyi izliyor, iş başında eğitime devam ediyor. Yüzü asık bir misafiri hemen fark edip müdahale ediyor. Eğer sorun yaramaz bir çocuk ya da ailevi başka bir durumsa saygılı bir mesafeden çözüm üretmeye çalışıyor. Executive Şef Ünal Bey, barların şefi Coşkun Bey, bir anda yanınızda beliriyor ve hal hatır sorarak beklentinizin üzerine çıkan bir hizmet sağlıyorlar.
Her tatil köyünde "Eh idare eder" tadında olan şovlar, Hillside`da çok detaylı düşünülmüş. Hatta, personel iyi dans eden ve drama yeteneği güçlü kişiler arasından seçiliyor, kıdemlilerin yanında resmi tamamlıyorlar. Volkan, Hillside`ın gedikli ve kıdemli animatörü. Yıllar ilerledikçe hem dansta hem de eğlencede ne kadar ilerlediğine şahidim. İyi bir dost aynı zamanda.Futbolu can yakar. Keisha, çok iyi Türkçe konuşan Ukraynalı bir dostumuz. Dans ve koreografı konusunda üstat. Harika bir sporcu. Albane, Jeff, Guisi, Doğukan, Anıl, Justin, Carmen, Filippo, Katia, Sophia, teniste Marina ve su sporlarında başta Mustafa Bey olmak üzere tüm ekip sizi evinizde hissettiriyor. Tabii bir şartla, siz kendinizi kasmazsanız.
Eğlenmek isteyen için her şey mevcut ama teklif var, ısrar yok. "Ben buraya eğlenmeye geldim" diye kendinizi şartlamayın. Akışına bırakın. Birinci gün alışma, ikinci gün çıraklık, üçüncü gün ustalık. Sonraki günlerde zaten herkesle arkadaş olmuşsunuz. Çocuklar kaynaşmış eğleniyorlar. Ergenlik çağındakileri de "Acaba nerededir?" diye merak etmeyin. Nasıl olsa tıpış tıpış odaya dönecekler. Yıldızlara bakarak sabahlamak isterlerse de engel olmayın, birkaç adım mesafedeler zaten. Ayrıca herkes birbirini kolladığı için yanlışlık olmuyor.
Hillside tatilinin en zor tarafı bavulları toplamak. İnsan hüzünleniyor açıkçası. Ben dönüş için akşam saatlerini tercih etmiyorum. Öğlen 13.15 uçağı en uygunu. Hem sizden sonra geleceklere odayı zamanında teslim etmiş oluyorsunuz hem de erken bir saatte evinizde oluyorsunuz. Özetle dostlar, giderken sevinip dönerken hüzünlendiğim bir yerdir Hillside. "Nasıl geçti?" diye soranlara "Geçti vallahi" diye cevap veriyorum. ORIGINEL bir hafta geçirmek isteyen varsa kesinlikle öneririm. Hala vakit var ama yer var mı bilmem tabii...